29 Aralık 2011 Perşembe

Deneme 2

Bir yudum birada çektim seni. Gözümden gelen bir yaş damla ve elimdeki sigarayla halının üzerindeki saçma sapan desene takıldık. Belki on dakika sürdü belki saatlerce. Bilmiyorum. Dışardan gelen kedinin sesiyle irkilip, biramı yudumlamaya devam ettim..

28 Aralık 2011 Çarşamba

6 sene

İşte tam 6 sene önce bu tarihte ve bu saatte başladı her şey. Belki de bitti. Senin buradan gidişinin şu an tam 6. senesi. Ben hala bıraktığın gibi yarım ve uykusuzum. Sensiz geçen bu 6 senede çok şeyler oldu. Çok hatalar yaptım. Sesini, kaydettiğin videolar olmasaydı sanırım çoktan unutmuştum. Yüzünü unutmak zaten imkansız. Anılarımıza gelince, unutmamak için elimden geleni yapıyorum zaten. Bodrum yolculuğumuzu hatırlıyorsun değil mi ? Arka koltukta biriken su şişelerini. Ya da ilk sevgilim için aldığın o güzel doğum günü hediyesi. Sen babadan öte her zaman arkadaşın olarak yaklaştın bana. Hatta arkadaştan da öte. Bu arada senin uyuduğun yatakta uyuyorum hala. Seni rüyamda gördüm bir çok kez. Rüyalarım hep aynıydı ama. Başka bir şehirde kendine yeni bir düzen kurmuşsun. Bizi kandırıp yeni bir hayata başlamışsın. Bilinçaltım seni o kadar çok istiyor ki beni kandırmana bile razıyım. Yeter ki bu dünyada ol. Arada bir cep telefonunu arıyorum. Belki açan olur diye. Halbuki hattın ve telefonun bende. Ama işte o "belki"lerle yaşıyorum. Buralardan bahsedeyim biraz. Bekir hala aynı Bekir. Sürekli uyuyor. Şu an ben bu yazıyı yazarken bile uyuyor. Diğerleri de aynı işte. Bundan tam 6 sene önceydi işte. Sen yatakta son nefesini verirken, ben senin başında seni bu dünyada tutmak için elimden geleni yapıyordum. Ama olmadı işte. Rüyalarımda yaşamaya devam ediyorsun en azından. Seni unutmadım. Huzur içinde uyu.
                                                                                                                                           
                                                                                                                                               Amuss

25 Aralık 2011 Pazar

Sana..

Aslında ne yazacağımı tam olarak bilmiyorum. Sürekli seni bekliyorum. Senden sadece "gel benimle ol" demeni bekliyorum. Bunca zamandır belki hiç belli etmedim sana karşı olan hislerimi. Bunun maalesef ki farkındayım. Belki belli ettim ama yeterli değildi sanki. Eğer ki o şansı verirsen sana olan tüm sevgimi göstereceğim. Aramız uzak biliyorum ama bunun benim için hiç bir önemi yok. Dediğim gibi sen sadece "gel" de yeter bana. O günü bekliyor olacağım sürekli. Senle kurduğumuz hayaller umarım bir gün gerçek olur. Olacak da buna inanıyorum çünkü. Öyle kısaca senin hakkında bir şeyler yazmak istedim sadece ama şu anda elim klavyeye dahi gitmiyor yazmak için. Sadece bakıyorum ve seni düşünüyorum. Aramızda ne kadar uzaklık olursa olsun seni unutmayacağımı biliyorsundur. En azından bunu hissettiğini düşünüyorum. Neyse çok fazla uzatmaya gerek yok sanırım bu yazıyı. Seni çok seviyorum. 


Oğlun..

24 Eylül 2011 Cumartesi

Deneme

Montaigne diye şahane bir insan var. Bilenler bilir. Denemeler isminde de şahane bir eseri var. İşte onun gibi bir şey bu da. Tamamen doğaçlama olacak. Belki biraz uzun olacak. Belki de bu cümleden sonra bitecek tam bilemiyorum orasını. Bazen bir rüya görülür mesela o rüya gerçekmiş gibi gelir insana. Beynin oyun oynamaya başlar sana. Sen o olayla gördüğün her rüyayı gerçek zannedersin. Bu senelerce böyle gider. Sonra bir fotoğraf, bir manzara veya herhangi bir şey görürsün ve o rüyanın gerçekte var olmadığını anlarsın. İşte o an hayatında yaptığın her şey boş gelir. Sevgilinle olan tartışmaların, iş yerindeki sorunlar vs. Zamanında o kadar büyüttüğün dertlere bir bakarsın küçücük kalmışlar. Sonra oturur, düşünürsün. Derin derin nefesler alırsın. Bir şarkı açarsın sonrasında belki bir sigara yakarsın. Her şeyin aslında ne kadar boş olduğunu anlarsın o vakit. Seni zamanında neşelendiren veya hüzünlendiren şarkılar sana hiç bir şey ifade etmez. Çünkü duyguların sökülüp alınmıştır o vakit. Ne nefret ne sevgi ne de başka bir şey. Etrafındaki eşyalara anlamsız şekilde bakar durursun. Sonucunda ise günlük yaptığın işleri yapmaya devam edersin. Çünkü anlarsın ki yapacak bir şey yok. Sonrasında ise oturup bloguna yazmaya başlarsın bir şeyler.Sonrasında şu cümleyle bitirirsin yazını: Sosis satan adamın aslında var olmadığını bilmek çok can yakar bazı insanlar için..

5 Şubat 2011 Cumartesi

Kız - Erkek ilişkileri

Ben genel bir yazı yazamam bu konuyla ilgili. Kendi hayatımı baz alarak yazabilirim anca. Ama burda sevgililerimden değil normal arkadaşlarımdan bahsedeceğim. Genelde sosyal kişiliğim sayesinde -lanet olsun ki çok sosyalim- epeyce bir sevenim var ve genelde tüm kız arkadaşlarımın ilişkilerinin neredeyse tüm detaylarını bilirim. Bu durumun bana birşey kattığı yok esasında. Ama onların gözünde ister istemez yüceliyorum. Çünkü insanoğlunun varoluşundan bu yana kadınları etkilemek için yapamadığı şeyi yapıyorum: Sadece dinliyorum. Sonrasında olanlar feci. Kız benim dinlediğimi baz alarak erkek arkadaşına gidiyor. Kıyaslama yapıyor. "Erkek arkadaşım beni dinlemiyor senin gibi"lerle başlıyor olaylar. Sevgiliyle tartışmalar, telefon kapatmalar derken en yakın arkadaşı moduna giriyorum. Benim çıkar sağlama gibi bir amacım yok kesinlikle bu durumlardan. Daha sonra durum şuna dönüyor "Ben sana çok güveniyorum". İyi de arkadaşım ben "bana güven" demedim ki. Ben sadece seni dinledim o kadar. İşin en vahim kısmı şu "ya bana senin gibi bir sevgili lazım aslında". E yok artık ebesinin örekesi. İşte ben bu tip insanlardan korkarım arkadaş. Çünkü sevgili olayını bir ihtiyaç olarak görüyor. Ama tüm bunlar eski düşüncelerimdi. Şimdi ise tam tersini düşünüyorum.

- Bana aslında senin gibi bi sevgili lazım ya..
- Benden iyisini mi bulacaksın

iki gün sonra kız der ki:

- ama ben sana güvenmiştim. naaptın sen yaa..


Sonra "sen böyle değildin ? Neden böyle oldun ?" diyorlar. Cevap dahi vermiyorum.

4 Şubat 2011 Cuma

80-90lar

"Hey gidi hey" diye giriş yapası geliyo insanın. Her kavram için abartı çağlarıydı lan. Nejat Alp - Ümit Besen - Arif Susam üçlüsünün patlama dönemiydi. Bu arada Arif Susam'ın kolları kısa yahu. Bi elektronik müzik kavramı çıktı ortaya. Boogie - woogie olayları falan. Garipti ya. Ne yazsam anlatamam şu anda o dönemlerde yaşamak gerekiyormuş hakkaten. O zamanların kedileri bile bir başkaydı gururluydu. Kendi yemeklerini kendileri bulurdu. Şimdiki piçler kasapların önünden ayrılmıyor. Uzun pardesüler vardı rüzgarlı tepelerde giyilen. Deri pantalon vardı yav. Uzun saçlı deri pantalonlu metalci abilerimiz ablalarımız vardı. Bayramları bile bir başkaydı deyip bu yazının ağzına sıçasım var aslında ama yapmayacağım. Eski bayramlara sokayım. O zamanın pop müzikleri de şahaneymiş şimdi bile dinleniyor daha. Ama şimdikilere bak "Allah belanı versin" vs. vs. Olm o dönemdeki çocukluklar bambaşkaydı. Ne bileyim lan herşey şahaneydi işte. Eskiden buralar dağ idi ova idi şimdi gelip Ali Ağaoğlu anasını ağlattı ortalığın. Her yer apartman. Neyse o başka konu. Hadi gömdüm.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Sevgili

Çok zor olaylar bunlar hacı. Olacak iş değil yani. Sevgilin olmasa bi dert olsa apayrı bi dert. Sevgilin yokken daha rahatsındır aslında. Kimseye karşı bi sorumluluk vs. taşımazsın. O yüzden hayat sana güzeldir. İstediğini yaparsın. İstediğin zaman istediğin yere gidersin. Ama sevgilin olunca yapamazsın bunları. Çünkü işin ucunda trip var. Bir trip atmaya başladılar mı bittin zaten. Öyle her etkinliğe katılamazsın. Katılacaksan bile onun önceden haberinin olması lazım. Ama o öyle mi yapar ? ASLA. Kendi gider habersiz takılır arkadaşıyla, gezer tozar. Sen anca aradığında öğrenirsin bunu. İşte bu yüzden zordur sevgililik. İyi yanları da var elbette. Ama özgür bi adam hiç bir şeye bağlanmayan bir adamdır. Ben buna inanırım hocam. Eski denizcilerin bi tabiri vardır : "Kadın uğursuzluk getirir". Aynen katılıyorum bu lafa. Öyle hayatının her anına yaymayacaksın kadını. Ama sevgilin olacaksa da aldatmayacaksın arkadaş. Aldatılmak var ki bir de hiç sorma aq. Neyse işte sevgili olayları tabiri caizse iki ucu boklu değnek.

11 Ocak 2011 Salı

Evlilik

Bir insan neden evlenmek ister ? Hakkaten sevdiği için mi yoksa toplum baskısı mı ? Kendi adıma konuşayım: Ben evlilik düşünmeyen bir insanım çünkü evlilik sadece bir imzadan ibaret. Ama maalesef ki ülkemizde evlenmeden aynı evde kalamıyorsun sevdiğinle. Dışarı bile çıkamıyorsun kimi zaman. Çok saçma. Bir imzayla mı değişiyor beraber yaşamaları gerektiği veya dışarıda elele gezmeler ? Ciddi anlamda mantığım almıyor bunu.

Bu konuyu herhangi biriyle konuşmaya kalksan "sorumsuz, evlilikten kaçan" biri olarak anılırsın. Hayır, alakası yok. Ben sadece imzaya karşıyım. Zaten evlilik denen müessese bana göre imzayla kazanılan bir şey değil. Ama işte şu toplum baskısı. Sevgilin olduğunu açıkladığın an gelecek ilk soru "Ne zaman evleniyorsunuz?". Cidden çok sıkıldım bu tarz muhabbetlerden. Ayrıca benim ruhum anarşist arkadaş. Ben gelemem öyle sistemsel şeylere.

Neyse ne bok yerseniz yiyin umrumda değil.

1 Ocak 2011 Cumartesi

Yeni Yıl Umutları

İyi ki bi geldi şu yeni yıl aq. İnsanların artık umutları bitmez. Şahane istekler var ama ha.

- Yeni yıl bana iş getirsin : Be insan sen gönüllü olmadıktan sonra yeni yıl sana n'aapsın ? İlk önce çalışmaya götün olacak. Sonra adam akıllı iş arayacaksın. Hem yeni yıl niye iş getiriyor sana ? Batılmısın nesin anlamadım ki.

- Yeni yılda yeni bir aşk istiyorum : Pezevenge bak sanki karpuz alıyor pazardan. Ulan bu işler gönül işleri. Öyle istiyorum demekle olmaz. Eğer aşık olmak istiyorsan ilk önce kendi hayatını düzenle. Herşey yolunda gidiyorsa de "ben yeni bir aşk istiyorum" diye.

- Yeni yılda bir çocuk istiyoruz (Evliler vs.) : Yorum yapmak istemiyorum bu konuda aslında. Yeni yıl bir şekilde yardımcı olabilir sizin çocuk yapmanıza ama o da sizin çocuğunuz olmaz.

- Yeni yıl bana araba versin : Sen ilk önce çoluğunu çocuğunu doyur, kenara para atmaya başla. Zaten istediğini alırsın o saatten sonra. Yeni yılla bir alakası yok bunun.


Bunun gibi bir sürü dilek vs. var daha. Nasıl bir ırkız ki zamandan bu tip şeyler talep edebiliyoruz. Yeni yıldan umutlu olan insanlar var bir de. Onlarda şahane. "Bu yıldan umutluyum. Herşey şahane olacak". Yahu bugüne kadar iyi olmamışsa demekki sende bir sorun var demektir. Neden hep karşı tarafa atıyorsun ki suçu. Hayatın kötü gidiyor ama bunun sorumlusu hep geçen yıllar aq. Yok ya. Olmaz öyle iş. Adam olun yeni yıldan bir şey istemeyin. İlk önce kendinize bakın. Hadi selametle.

Yeni Yılmış? Peehhh.

Malum dün gece yılbaşı eğlentisi vardı. Normalde hiç gelemem böyle partilere ama arkadaşın ricasıyla gidelim dedik. Benim için anlamı olan bir gece değil. Bana göre yılbaşını kutluyorsak 13 Mart'a gireceğimiz günü de kutlamamız gerekir. Her neyse partiye giderken bir t-shirt bir de kot giydim haliyle. Aman yarabbi, partiye bir gittim. Bayanlar bütün alışverişlerini Champs Elysees'den(Şanzelize) yapmışlar sanki. O kadar şatafatlı. Ortamdaki parfüm kokusundan bahsetmiyorum bile. Erkeklerde gelmeden önce bi beymene, ondan sonra da sarara uğramışlar belli. Ortamdaki tek t-shirt - kot kombinasyonuna sahip kişi bendim. Arkadaşıma sordum "Niye bu kadar ağır giyindin?". Verdiği cevap harikuladeydi : "E yılbaşı gecesi olm". Daha da üstelemedim çünkü acayip mutlu lan adam. "Heyooo yeni yıla girdik oh oh şahane" diyip duruyordu. Ha bir de geri sayım yapıldı, yeni yıla girildi. Bundan sonra olan şeyler çok garipti. Masadaki herkes birbirini tebrik etmeye başladı. Niye lan ? Mecbur bende tebrik ettim herkesi ama inan ki nedenini bilmiyorum. Sonrasında herkes oturdu. Çiftler yiyişmeye başladı, tek olanlar da göz ucuyla onları izlemeye. Sahnede de canlı müzik vardı. Epeyce onları izledim bende. Ne zaman Ajda Pekkan'ın Bambaşka Biri şarkısını çalacaklar derken pat diye başladılar çalmaya. Ya aslında eğlenceli bir geceydi benim için. İnsanların sadece bir gece için ne masraf yaptıklarını görmek beni hem sevindirdi hem de şaşırttı. Aklıma gelmişken söyleyeyim. Bir de masalar arası gösteriş yarışmaları var. Karşı masadan birisi masaya votkamı açtırıyor. Hemen diğer masa da rakı istiyor bir şişe. Çanta yarışmaları da vardı. Ama benim favorim arka masadaki kızın Louis Vitton çantasıydı açıkcası. Yahu bu kadınların hali n'olacak böyle ? Lan sen oraya eğlenmeye gelmişsin. Niye hemcinsinin elbisesine bakıyorsun ? Sonrada sevgilisine dönüp o kız hakkında bok atmalar başlıyor : "Şuna bak minicik elbiseyle gelmiş kaşarmıdır nedir?". Toplayıp tornacıya vereceksin böylelerini. Çalışsınlar da yaz tatilinde akılları başlarına gelsin. Demem odur ki yılbaşı gecesi denen şey bence dünyanın en pahalı ve gereksiz hedesidir.