20 Eylül 2012 Perşembe
Sana..
Bugüne kadar çok kötü günlerim oldu. İçinden nasıl çıkılması gerektiğini bilmediğim günlerim. Bunların yanında çok iyi günlerim de oldu. Ama sen, koşulsuz hepsinde yanımdaydın. Hep beni mutlu etmeye çalışıyordun. Yıllar önce ilk karşılaşmamızda anlamıştım aslında bu denli iyi biri olduğunu. O zamanlar ikimizde küçüktük. Ama birbirimizi sevmiştik yine de. Hasta olduğum günlerde bile yanımdan ayrılmadın. Ben sana karşı o kadar vefalı olamadım ama sen bunu hiç sorun etmedin. İyi veya kötü her anımda yanımdaydın. En korktuğum gün senin hastalandığın gündü. Bizim aramızda bir bağ var ve bu bağ baki. Toprak olup gitsek bile ikimizde birbirimizi unutmayacağız. Yahu sen nasıl unutulursun ki zaten ? Sen bu dünyada benim en sevdiğim şeysin. Senle aramıza hiç bir şey giremez. Şu an içeride oturmuş, sana bu yazdıklarımdan habersiz takılıyorsun. Birazdan yanına gelip senin o güzel gözlerine bakacağım. Ellerini tutup, seni sevdiğimi söyleyeceğim. Ve bunları söylediğimde sen bana hiç bir şey demeden gözlerime bakacaksın. Yanaklarını ellerimin arasına koyup sende benim gözlerimin içine bakacaksın. Bu yazı sevgili kedime ithaf edilmiştir. Onun için bu yazdıklarım az bile.
2 Eylül 2012 Pazar
Kaçmak Lazım 2
Ademoğlu olarak hep bir şeylerin savaşı, yarışı içerisindeyiz. Hiç bir zaman kendi iç huzurumuzu kovalamadık. Hep "aa onda da var, bende almalıyım" mantığıyla hareket ettik. Bu bizi harcamaya yöneltti. Harcama yaptıkça sistemin kölesi haline geldik iyice. Dünyada para denen şey var oldukça bu böyle devam edecek. Çünkü paranın kölesi olan insanlar olmaya devam edecek. Bütün bir gezegenin amına koyduk hep beraber. İnsan kendi huzurunu kaybetmiş ve henüz bunun farkına varamamıştır. Bunu fark edemediği için de bir şeylerin eksikliğini hissetmemektedir. İnsanlara yolda olmanın önemini anlatmaya çalıştığımda "saçma sapan konuşma" diyorlar. Bu kadar körüz işte. Kafamda olan şey şu: Çantanı takıp yola koyulmak. Amaç bir yere varmak değil. Tıpkı Simurg hikayesinde anlatılan gibi yolda olmak. O yolculuğu tamamladığım gün zaten bir çok şeyi kafamdan silip atmış olacağıma inanıyorum. Bunu birisine söylediğimde "ee nereye gideceksin ?" diye cevap geliyor. Sonra sinirleniyorum haliyle. Düzgün bir şekilde amacın bir yere varmak olmadığını, sadece yolda olmak olduğunu anlatıyorum. Ama anlamıyor. A veya B kişisi değil. Hiç kimse anlamıyor. Çünkü onlar çalışmanın, paranın kölesi olmuş insanlar. Güzel bir iş, iyi bir eş bir de çocuk oldu mu tamamdır onlar için hayatın anlamı. Bir insanın amacı nasıl çalışmak veya para kazanmak olabilir ki ? Bir insan kendi yarattığı bir şeye nasıl bu kadar tapabilir ki ? Nasıl onun kölesi olabilir ? Alıp sırt çantasını yola çıkmam lazım. Kaçmam lazım. Yolda olmam lazım. Beni anlayan insanların olup olmaması önemli değil. Benim doğayı, hayatı anlamam yeterli. Bana bir tek ben yeterim. Fazlasına gerek yok. Hadi eyvallah.
29 Ağustos 2012 Çarşamba
Kaçmak Lazım
İnsan. 2 ayak üzerinde durabilen en gelişmiş canlı türü. Dünyada 7 milyar insan olduğunu var sayarsak bunların %97'si çalışıp, evine ekmek getirmek için gece gündüz çalışıyorlar. Belirli bir sistemin parçası olmuş durumdalar. Bu sistem bizi doğumumuzdan ölümümüze kadar takip ediyor. Henüz 7 yaşındayken ilkokul denen bir sistemin içine giriyorsun. Bunun çok bir zararı yok ama ondan sonraki her evre insanı bu sisteme sokmak için çabalıyor. Üniversite sınavına girip, gelecekte yapmak istediğin mesleğin okulunu seçiyorsun. Daha 17 yaşındaki bir insana ne yapacağını sormak ? Anne ve babasının istediği bir bölüme veya puanının yetip istemediği ama etrafındaki insanlar laf etmesin diye bir bölüme girecek. Sonra mezuniyet. Ee ne oldu ? 4 sene okudun. Şimdi erkeksen, sırada askerliğin var. E tamam onu da yaptın. Hadi iş aramaya koyulalım bakalım. İdare edecek bir yer de iş buldun. Yapmak istediklerini asla yapamayacağın bir düzene hoş geldin. Gününün 2/3sini burada geçireceksin. Sonra annen "Bizim Nurdan Teyze'nin torunu" diye cümlelere başlayacak. Tanışacaksın, beğeneceksin. Çünkü ondan başka alternatifin yok. Alternatifi bulacak zamanın bile yok. Evleneceksin. Düğün, dernek derken epey bir belin bükülecek zaten. Sonra bir bakacaksın ki baba olmuşsun. Elinde bebeğin, bir yandan sevinçli, bir yandan üzgünsün. Üzgünsün, çünkü ona bakacak derecede para kazanmıyorsun. Sonra isyan edeceksin. Ama çalışmaya devam edeceksin. Etmek zorundasın. Çocuğun büyüyüp üniversiteyi bitirene kadar çalışmak zorundasın. Sonra emekli olup, hayatın kaymağını yediğini düşüneceksin ama işte orada yanılıyorsun. Sen kendi salaklığının sonuçlarını ayda 800 tl emekli maaşı alarak çekiyorsun. Bak şu dünyaya, kat edilecek o kadar yol varken neden hep aynı yolu seçiyorsun insanoğlu ? Para kadar değerli başka bir şey yok mu sence hayatta ? Bu sanırım bir ruh hali olsa gerek. Herkese nasip olmayan cinsten. Kaçacaksın bu hayattan ve onun getirdiği her türlü sistemsel sorumluluktan. Başka türlü huzura eremezsin çünkü. Kendine bir yol belirleyeceksin ve o yolda ilerleyeceksin tıpkı anka kuşu hikayesindeki 30 kuş gibi. Ama kime anlatıyorum ben bunu ? Sen devam et kendi yolunda. Belki bu sefer beni yanıltırsın.
24 Ağustos 2012 Cuma
Düşünceler Serisi vol. 2
Sorumsuz muyum ? Ya bunun sorumsuzlukla alakası yok. Bu tip şeyler bana ters hepsi bu. İkinci günden hemen evlilikten bahsedilmez ki arkadaş. İnsan korkar haliyle. Bir de ben neden evleneyim ki ? Bugüne kadar hep kafama göre yaşamışken. Karga burnunu alet çantasına koymam lazım. Şu küllüğü de boşalttım mı tamamdır. Bir de format atmam lazım bir ara. Bazen beni en iyi anlayanın Bekir olduğunu düşünüyorum. En azından gözümün içine bakabiliyor. Ya ben daha gencim arkadaş ne evlenmesi ? Korkuyorsun oğlum evlenmekten. Lan ne alakası var korkmakla ? İstemiyorum. Saçma bir şey evlilik denen olay. Aslında sen evlilikten korkuyorsun. Bugüne kadar önüne düzgün bir örneği gelmediği için. Alakası yok. Attığım bir imzayla hayatımı değiştiremem. Dolabımın üstündeki kutuları da ayıklamam lazım. Saat 10:00 olmuş. Bir sigara mı içsem ? Paket pantolonun cebinde. Çok uzak geliyor şu anda. Şu anda ne uzak gelmiyor ki sana ? Bekir sus. Neyse bahaneyle sigarayı kaptık. 2 gün sonra biraz kafamı dağıtacağım oh be. Oğlum senin kafanı rahatlatmanı gerektirecek bir derdin yok ki. Sen kendi kendine kuruyorsun kafanda. Paranoyağım oğlum ben bilmiyor musun sanki ? Bir toparla oğlum kendini. 2 gündür gereksiz bir efkar var üstünde. Nasıl olmasın hacı ? Bugüne kadar savunduğum her şeyi örseleyecek bir durum çıktı karşıma ve insanları kırmak istemediğimden bir şey diyemiyorum. Aslında bütün işin özü bu değil mi ? Sen insanları kırmak istemediğin için katlanıyorsun bunca çileye. Oğlum biraz kendini düşün. İnsanları düşüne düşüne bu hale getirdin bizi. Telefonu şarja tak. Az kaldı şarjı. Diş fırçasını döndürmeye devam. Belgeseli ne zaman çekeceksin Togay ? Neden bekliyorsun ? Bas git çek o belgeseli bir an önce. Aslında benim sorunum ne biliyor musun ? Neymiş ? Yeteri kadar cesaretimizin olmayışı. Bu yüzden hala buradayız. Çekip gitme cesareti olmadı hiç bir zaman oğlum bizde. Togay, şu anda sevdiğin birisi var mı ? Bilmem, duygusal olan taraf sensin. Senin cevap vermen daha mantıklı. Yok. Neyse siktiret bir şey diyecektim, vazgeçtim. Duygusal tarafım, sana verebileceğim en büyük tavsiyem şudur: Baban gibi ol ama onun yaptığı hataları yapma. Bak onu güzel dedin şimdi. Neyse hadi kalk da odayı toplayalım.
21 Temmuz 2012 Cumartesi
Düşünceler Serisi vol. 1
Ayıp ettik kıza ya. Ama bunu hep yapıyorum ben. Aslında yapmamam gerek. İnsanlar bir şey yaptıkları zaman sonuçlarına katlanmalı neticede. Sanırım dün geceki uyuşturucunun etkisi hala geçmedi. Kafam ufaktan yüksek. Gece oldu evde içecek bir şey de kalmadı. Kız diyordum sahi. Kıza yazık oldu ama dediğim gibi yapacak bir şey yok. İşte bunları düşünmemin sebebi de hep iyi niyetimden. Bir gün de kötü niyetli olayım ya. İstemiyorum iyi birisi olmak. Kötü olayım. Yaşlılara falan vurayım yolda yürürken. Ne bileyim küfür edeyim tanımadığım insanlara vs. vs. Sanırım daha çekilir olurdu her şey. En azından tavır belli. Aa ama ben aslında kötü niyetimi konuşturdum bir yerlerde. Ulan 200 kişiye yalan söyledin. Daha ne iyi niyetinden bahsediyorsun bana ? Bu arada şu minibüsten de kurtulmalıyım artık. Birine hediye falan ederim olmadı. Yakınlarda kimin doğum günü vardı ki ? Kızdan özür dilesem mi ki ? Ya ne özründen bahsediyorsun sen ? Özür dilesem götü kalkar olmaz öyle iş. Bazen gidip, insanların karşısına geçip onların hakkında ne düşündüğümü açık açık söylemek istiyorum. Çok güzel olurdu. Kıza ne derdik ki ? Bence şöyle söylerdik: "Aramızda bazı kötü olaylar oldu ama gel unutalım. Ben payıma düşen kısmı unuttum". Bu olmaz hacı abi. Çok sıradan. Ee ne diyeceğiz peki ? Ya siktiret şimdi onu mu düşüneceğiz ? Boşver. İçerde pide vardı. Onun ucundan bir parça mı koparsam ? Kim gidecek ta mutfağa ? Off kafam dönüyor. Kızı arasam mı ki ?
28 Nisan 2012 Cumartesi
Kararsızlık
Şu sıralar inanılmaz bir kararsızlık içerisindeyim. Belki sen olsan yardım ederdin bana. Geleceğimle ilgili iki farklı yol var önümde. Bir tanesini seçmek zorundayım ama doğru olan hangisi onu tam olarak bilmiyorum maalesef. Artık yuvadan uçma zamanı geldi. Bunu hissedebiliyorum. Sanırım hiç bu kadar emin hissetmemiştim bu konuda kendimi. Sen gittin gideli ben çok değiştim aslında. Kendi yaşamım hakkında önemli kararlar almaya başladım. Bunu benim yerime sen yapıyordun zamanında. Ha bu arada çantanda ki bana yaptırdığın muskayı buldum. Ama içinde ne yazıyor hala okutturamadık bilen birisine. Sana ait bir çok şey var o çantada hepsini saklayacağım özenle merak etme. Neyse konumuz bu değil şimdilik. Belki de hiç gitmeseydin, bu iki yol bile çıkmayacaktı önüme. Çünkü sen beni çoktan bir yola sokmuş olacaktın. Hayat işte.
5 Nisan 2012 Perşembe
Beynimdeki TDK Yetkilileri
Bugünlerde şunu farkettim; birisi yanımda bir kelimeyi yanlış söylediği zaman dayanamıyorum hemen atlıyorum lafın ortasına doğru şekilde telaffuz ediyorum. Neden yapıyorum lan ben bunu ? Örneğin birisi şemsiye yerine şemşiye -ki bununla çok karşılaşıyoruz- dedi. O an beynimde ki Türk Dil Kurumu yetkilileri hemen aşırı derecede sinirlenip "bu ne küstahlık" dercesine beynimin tam merkezinde tartışıyorlar. E tabi bende doğal olarak beynimdeki bu tartışmayı bitirmek için sesli veya kısık sesle hemen "şemsiye olacak o" diyorum. "Neden yapıyorum" dan öte "Neden beynimde TDK yetkilileri dolaşıyor". Bir de bu aşırı derecede benim hayatımı etkileyen bir şey haline geldi. Örneğin; bir kızla yeni tanıştım. Belki hayatımın aşkı. Belki evleneceğim insan ama sadece o kelime hatasını yapana kadar. O andan itibaren bırak sevgiliyi, yüzüne bakıp selam verdiğim insan dahi olamaz. Takığım arkadaş bu konuda. Dayanamıyorum. Bir kaç kişinin "be aq evladı sen çok mu düzgün konuşuyosun" dediğini duyar gibiyim. O yüzden bu yazıda çok açık vermedim.
16 Mart 2012 Cuma
Geçmiş
Kuzenimle konuşurken çocukluk yıllarımızda neler yaptığımızdan konuştuk bundan 1 ay önce falan. Hani şu dürbün gibi içine yuvarlak bi dalga yerleştirilen oyuncaklar vardı. Kaleydeskop gibi ama tam değil. İşte biz onları bundan 23 sene önce falan görmüştük ve büyüsüne kapılmıştık. Amcamın telden -evet bildiğimiz tel- bize araba yapmış olması bizi dahada heyecanlandırmıştı. Küçükken oynadığımız gece saklambaçlarında sırf saklanmak için çimenliğin ortasına yatışımız da bir başkaydı tabi ki. Kuzenimle evde oturup saatlerce Mahmut Tuncer'in "Bakkal Amca" şarkısını söylememiz biraz garipti evet ama onunda ayrı bir anısı var. Gecenin bir yarısı iki sokak ötede ki evin köpeklerini kızdırmamız ve oradan topuklarımızı götümüze vura vura kaçmamız. İnşaatta da başımıza gelmişti böyle bir şey. Bizim oyun alanımız olan o inşaata köpek girmiş. Hem de en büyük boylarından. İnanılır gibi değil. Ama köpek gayet inandırıcıydı ve bizi ikna etti sonunda. Oradan ayrıldık. Kaçmadık sakın yanlış olmasın. Gayet medeni bir şekilde köpekle anlaşıp oradan uzaklaştık. Tamam kaçtık. Hemde son sürat. Şimdi o günlere bakıyorum da özlüyorum sanırım o günleri. Güzel dertsiz tasasız günlerdi. Bunu kuzenime söylediğimde çok mantıklı bir cevap verdi bana. "10 yıl sonra da bugünümüzü özleyeceğiz." Kesinlikle haklı. 10 yıl sonraya şimdiden bir yazı daha hazırlamış oldum sanırım.
12 Mart 2012 Pazartesi
Kimim ?
Az önce bir şarkı dinledim ve o dinlediğim şarkıyı en son bundan tam dokuz sene önce üniversite şenliklerine gelen bir grup sayesinde dinledim. Durdum düşündüm. Üniversiteye gireli 10 sene oldu nerdeyse ve geriye dönüp baktığımda, anlatacak bolca hikayeden başka bir şey yok. Ama böylesi de güzel. Çünkü o 10 senede bir sürü şey yaşadım ve çoğu da başkalarının imreneceği türden hikayeler. Otuzuma merdiven dayadığım şu günlerde geriye baktığımda, üniversite yıllarını çok iyi yaşamış biri olarak görüyorum kendimi. Değişmeyen şeyler var hala o günlerden. Mesela; hala evlenmeyi düşünmüyor olmam. Ya da halen daha tek gecelik ilişkileri seviyor olmam. Sanırım benden adam olmaz. En azından insanlar böyle düşünüyor. "Motorcu, dövmeli, seks bağımlısı" bu duyduğum cümlelerden sadece bir kaçı ama en güzel özetleyenleri. Ben böyleyim arkadaş ve bu halimden de çok mutluyum. Yazımı Danzig'in "mother" şarkısında geçen o müthiş sözlerle bitirmek istiyorum: "Baba, bu gece kızını dışarı çıkartacağım ve ona kendi dünyamı göstereceğim." Evet ben kesinlikle buyum.
27 Şubat 2012 Pazartesi
Bilgilendirme vol. 1
Çok alternatif duran kızlar - örneğin piercing, rasta saç vs. vs.- genelde berbat sevişirler.
14 Şubat 2012 Salı
Aslında
Oynadığın şey oyun mu bilmiyorum ama ben bu senin oynadığın oyunu oynamayacağım. Hiç bir zaman benden beklediğin şeyi yapmayacağım. Çünkü yaparsam senin içinde benim içinde kötü sonuçları olur. Hani filmlerde olur ya fabrikatör kızı ve tüpçü parçası hesabı. O hesap işte bizimki de. Ben uyuşturucu müptelası aklında seksten başka bir şey olmayan, bulduğu parayı har vurup harman savuran bir insan, sen ise o genç yaşına rağmen çok olgun birisisin. Zaten olmaz, boşuna zorlamanın alemi yok. Senin hayatını alt üst ederim. Amiyane tabirle ağzına sıçarım. Çünkü biliyorum ki ilk sevişmeden sonra seni bir daha aramayacağım. Ben böyleyim maalesef ki. Senin için en iyisi kendine başka yollar aramak olacak. Bense her zamanki gibi tek gecelik ilişkiler de ve uyuşturucu da arayacağım yolumu. Şairin de dediği gibi "Ben seni severim aslında da düzenim bozulur diye korkuyorum".
1 Şubat 2012 Çarşamba
Kadın - Erkek İlişkileri 2
Bu konuda ne kadar yazarsan yaz asla yetmez. Çünkü dünyada son bir kadın dahi kalsa bu yazıyı yazmak için bir sebep var demektir. Bir erkek olduğum için çok objektif bakamayacağım olaya şimdiden kusura bakmayın. Olaya kadınların klasik sözü olan "Bütün erkekler aynısınız" lafı ile başlayacağım. Ah be kadın! Bilmediğin ya da farkında olmadığın çok şey var. Sana erkekleri tanıtacağım. Biz erkeklerin aklında olan 2-3 şey vardır. Bunlardan birisi kesinlikle o seks. Örnek vermeye bayılıyorum. Bunu da bir örnekle açıklayacağım. Bir barda olduğunu düşün. Tek başınasın. Zaten sen bara girdiğinden itibaren seni radarına alan bir sürü erkek var. Oturdun tek başına bir şeyler içiyorsun ve sana göre münasebetsizin biri geldi yanına. Senle muhabbet etmeye çalışıyor zannediyorsun sen. Aslında akşam için senle sevişmenin yatırımını yapıyor o anda. Ama sen bunu basit bir flört gibi algılıyorsun. Öyle algılama! Çünkü biz erkeklerin beyninin %85 i seks ve türevleri üzerinedir. Yani buradan çıkaracağımız ders şu: Bir erkek eğer ilk görüşte senle ilgileniyorsa kesinlikle ve kesinlikle seni becermek istiyordur. Hadi barı atlattınız ve o gece yattınız. Çok güzel bir seks deneyimi idi ikiniz içinde. Lütfen sizden rica ediyoruz artık. Sabah uyanır uyanmaz "sevgilim" triplerine girmeyin. Çünkü zaten dün gecenin rehaveti üstümüzde daha. Ve yeni uyanmış adama bu yapılmaz. Her şey dün geceydi ve yaşandı, bitti. Teşekkür ederim güzeldi ama bu kadar. Bu konuda bizi lütfen anlayın. Yani her sevişmenin ardından sevgili olunmaya gerek yok. Bizler "Medeni insanlarız ve bu sayede ihtiyaçlarımızı karşılıyoruz" olarak düşünüyoruz. Daha da zorlaştırmayın bu durumu. Diğer bir konu ise öküz olmamız. Öküzlükten kastım düz olmamız. Bu örneği vermeye bayılıyorum: Sevgilinizle bir alışveriş merkezinde yürüdüğünüzü düşünün. Bir mağazanın önünden geçerken mor bir çanta gördünüz ve "aaaa bu mor çanta benim mor kazağım ile çok iyi uyar" demeyin. Onun yerine "bu mor çantayı çok beğendim hadi al/alalım" demeniz bizi çok daha mutlu edecektir. Sizi anlamıyoruz zannediyorsunuz ama bizim istediğimiz sadece isteklerinizi açıkça beyan etmeniz. Başka bir konu da şu. Genelde kendi öküzlüğümüzden sizi çıldırtıyor olsak da bazen sizin yaptığınız şeylere inat olarak da çıldırtabiliyoruz sizi. Örneğin; arkadaşlarımızla otururken iki dakikada bir "ya senin t.c. kimlik numaran neydi" gibi saçma sapan sorularla bizi kontrol etmeye çalışmayın. Biz orada büyük ihtimalle sizden daralmış bir erkekler kulübü olarak bir kaç yudum içki içip stres atmaya çalışıyoruz. Ama bu şekilde tekrarlanan 3. tek başına dışarı çıkıştan sonra emin olun ki o gece birileriyle deliler gibi sevişiyoruz. Neden ? Çünkü zaten rahatsız ediyorsun. Madem öyle hakkını vereyim olarak düşünüyoruz. Erkeklerin istediği şeyler aslında çok basit. Bunu zorlaştıran sizlersiniz. Biz düzenli seks, alçak sesler ve isteklerini söyleyebilen bir kadın istiyoruz karşımızda o kadar. Bundan daha fazlası bizim için ütopyanın da ütopyası olur zaten. O yüzden kadın, sen sen ol bu dediklerimi bir düşün. Sonrasında gel bir kaç kadeh içki, onunda sonrasında güzel bir "gece" geçiririz.
Farklı Olmak
Bu yazımda bir kaç ilginç konuya değineceğim. Bir insanın istekleri ve toplum yüzünden bunu söyleyememe. Hepimizin belli bir tarzı, stili ve yaşam biçimi var. Bu yaşam biçimlerine göre hayatlarımızı sürdürüyoruz. Örnek vermek gerekirse bir pop müzik tutkunu olan kişinin o müzik tarzına göre giyinmesi ve hareket etmesi gibi. Her ne kadar kabul etmesek de giyim tarzımızı belirleyen en önemli unsur müzik. Rock, metal müzik dinleyen bir kişiyi sanırım hepimiz yirmi kişi arasından rahatlıkla seçebiliriz. Haliyle bu giyim tarzı da bizim davranışlarımızı belirliyor. Metal müzik tutkunu kişiden devam edelim. Çok klişe bir yargı olmasına rağmen gerçek olduğuna inandığım bir yorum yapacağım. Siyah deri kıyafetler giyerler ve genelde erkeklerin saç ve sakalları uzundur. Maalesef ki şu yorumu yaptığım için kendimden nefret ediyorum ama maalesef ki böyle. Bayanlarda genelde metal müziğin tarzına göre saç boyası, küpe ve piercingle belli oluyorlar zaten. Örneğin "gotik metal" dinleyen bir bayanı ele alalım. Üstünde gotik kıyafetler ve tabii ki de gotik makyaj. Arkadaş çevresinde "sert, dobra hatun" olarak bilinen bir kişi diyelim. Etrafında dönen seks ve uyuşturucu partilerine rağmen, kendisinin aslında bunlardan tamamen uzaklaşmak, kendine bir eş bulup hayatına normal devam etmek istediğini düşünün. İşte konumuz burada devreye giriyor. Arkadaşları arasında "sert" olarak bilinen birisinin "yaa ben evlenmek istiyorum" şeklindeki düşüncesi sanırım çevresi tarafından hoş karşılanmaz. İşte bu sebeple bu iyi niyetli kızımız bu düşüncesinden kendini soğutma kararı alır. Çünkü arkadaşları onun için şahane birer varlıklar ve onların kendisiyle dalga geçmesine katlanamaz. O yüzden "yaa ben aslında böyle mutluyum" gibi yalanlara adar kendini. "Yalnızlık şahane olm" gibi diyaloglar geçmesi de muhtemel tabi. Bu sebeple bu kızımız o ortamını değiştirmediği sürece yalnızlığa mahkum kalacak. Çünkü istediklerini söyleme cesareti yok. Bu sadece bir örnek bunun gibi daha bir sürü örnek yazılabilir. Bizler farkında olmadan istediklerimizi hep örseleyen varlıklarız. "İnsanlar benle dalga geçer, fikrimi küçümser" gibi düşüncelere kapılıyoruz. Benim gözümde "Farklı Olmak" burada başlıyor işte. Dünyanın en saçma fikri de olsa ben kendi fikrini söylemeli insan. İçinde bir şey tutmamalı bence. İstediği, arzu ettiği neyse söylemeli. Adım gibi eminim herkesin bu tarz bir olayı var. Sanırım tıkandım. Daha fazla bir şey yazamıyorum. Son olarak Andy Warhol'a sesleniyorum : Keşke baban dışarı boşalsaymış da hiç seni tanımasaymışız!
19 Ocak 2012 Perşembe
Klişeler, Yalanlar ve Anlamları
Evet başlıktan da anlaşılacağı üzere klişelere dalacağız. Bazıları yalanlarla dolu. Bazılarını ise anlamakta ciddi anlamda zorluk çeksem de yine de yardımcı olmaya çalışacağım. İlk örnekle başlayalım:
Üstünü ört yoksa gece kar yağar : Kullanım yerini hepimiz biliyoruz. Peki neden kar yağıyor ? Kar soğuk değildir ve yere değdiği an öyle bir erir ki zannedersin ki yok olur. E bu durumda sağanak şeklinde yağmur yağması bence daha mantıklı. Çünkü ıslanırsın. Hepsini geçtim. Arkadaş çatısı olmayan bir yerde neden uyursun ? Üstüne yorgan vs. alacağına git önce çatını yaptır.
Nerede o eski bayramlar : Ne kadar saçma bir laf. Lan hem eski diyorsun hem de nerede diyorsun ? Bende sana allah belanı versin demekten başka bir şey bulamıyorum.
Ben senin yaşındayken : Ee ? Ulan alt tarafı dersler kötüdür. Ebeveynden hemen bu laf gelir. Ya da belli bir yaşa gelinmiş ama cinsel bir birliktelik henüz kurmamıştır kişilik o zaman da kullanılır. Arkadaş madem ki "ben senin yaşındayken" diye bir cümle kuruyorsun o zaman tut çocuğun elinden sen ne yaptıysan zamanında ona da öğret. Tecrübelerini aktar. Hasta etme adamı.
Ben de tam seni düşünüyordum : Hem yalan hem de klişe. Genelde biz erkekler bunu hatun kısmına yaparız. Telefon çalar ve "alo" bile denmeden bu söylenir.
Parayla saadet olmaz : Bu benim en çok güldüğüm klişe ve yalandır işte. Bunu söyleyen kişi ya bayandır ya da bugüne kadar bir kere bile sevgilisi olmayan bir erkektir. Buna garanti veriyorum. Parayla saadet olmazmış. Siktiriniz gidiniz efendim.
Sorun sende değil bende : En meşhur ayrılık lafıdır. Bunun anlamı şudur : "Sen işe yaramaz gerizekalının tekisin. Senle bundan sonra sıçmaya dahi gitmem." Bundan başka anlamı da yoktur.
Yardıma ihtiyacın olduğunda mutlaka haber ver. Elimden geleni yapacağım : Dünya üzerinde çok klişe ve yalan duydum. Ama ciddi anlamda bu duyduğum en büyük yalan. Kişinin başına bir iş gelmiştir ve ardından hemen birisi bunu söyler. Gerçekten yardıma ihtiyacın olduğunda bir aramak istersin ama gelen ses şudur : "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz."
Erkek değil mi hepsi böyle : Aldatılmış ve terk edilmiş bayan lafı. Üstüne başka bir yorum yapmak gereksiz olacak.
Bir kitap okudum hayatım değişti : Vay amk ne okudun da değişti hayatın ? Bu genelde hatun tavlamak için falan kullanılır yoksa gerçekten hayatının değiştiği falan yok.
Her işte bir hayır vardır : Bunun anlamı şudur : "Sen yarım saattir bir şeyler anlatıyorsun ama inan benim sikimde bile değil." Başka da bir anlamı yok.
Hiç mi yok ? : Bu muhabbetin öncesi önemli aslında. Birisi gelir "şundan var mı ?" der. Satıcı arkadaş da "yok, maalesef elimizde kalmadı" der. Sonra bu klişe gelir. Bunun ardından denecek en güzel lafta "yok ebenin amı yok işte"dir.
Arkadaşlardayım anne ? : Yorum yapmama gerek olmadığını düşünüyorum.
Bunun gibi daha bir sürü var işte. Hepsini yazamayacağım şimdi uyumam lazım zaten benim. Bu arada mayonezi kim, nasıl buldu lan ? Anasını satayım kimin aklına gelir sirkeyi yumurtayı birleştirip karıştırmak. Vallahi takdir ediyorum John Mayonez'i (Mayonezi bulan adamdır heralde)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)